23 Eylül 2016 Cuma

Dostluk Üzerine



Kitabın adı: Dostluk Üzerine
Yazarı: Cicero
Yayın evi: Afa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 92

"Kendi felaketlerine şiddetle yanmak ise kendini sevdiğinin işaretidir, dostunu değil."

"Duygu yok olunca, insan hiç doğmamış gibi olur."

"İyi niyet ortadan kalkarsa, dostluk adı da ortadan kalkar."

"Karşında kendinle konuşuyormuşsun gibi her şeyi söylemeye cesaret edeceğin birine sahip olmaktan daha tatlı ne olabilir."

"İnsanlar kendilerinin yapamadıkları şeyi bir başkasının yaptığını görünce, bu davranışın doğru olduğuna karar verirler."

"Adalet timsali bir insan için adaleti savunmak kolay olmuştur."

"İyiliği faize yatıramayız."

"Sevdikten sonra yargıda bulunmamalı."

"Bazı insanlar zenginliği yeğ tutarlar, bazıları sağlığı, bazıları yetkiyi, birçokları ise zevkleri. Bu sonuncusu hayvanlara yaraşır, diğerleri geçici ve belirsizdir, kendi kararlarımızdan çok kaderin cilvesine bağlıdır."

"Zenginlik harcamaya; nüfus saygınlığa; toplumsal mevki övülmeye; zevkler neşe sağlamaya, sağlık acıdan kurtulmaya ve bedenin işlevlerini yerine getirmesine; dostluk ise bir çok amaç içerir: Nereye dönsen orada hazır bulunur, hiçbir yerde dışlanmaz, hiçbir zaman yersiz ve can sıkıcı değildir."

"Dostluk birçok ve büyük yararlar içermekle birlikte, geleceğe parlak bir ümit ışığı yansıttığı için, kuşkusuz her şeyin üstünde yer alır; ruhu düşkün olmaktan ve mahvolmaktan alıkoyar. Gerçek dosta bakan kişi, onda bir nevi kendi örneğini görür. Bu yüzden, uzaktakiler yanımızda olur, yoksullar zenginleşir, zayıflar güçlenir, gerçi söylemesi güç ama ölüler bile yaşamaya devam eder; dostlara duyulan saygı, onların anısı ve özlemi o denli insanın içindedir."

"Evrenden iyi niyet bağı kaldırılırsa, ne bir ev ne bir şehir ayakta kalabilir."


Yürüyenler Ve Sürünenler




Kitabın adı: Yürüyenler Ve Sürünenler
Yazarı: Sadık Albayrak
Yayın evi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 229

"Toplu halde yaşayan ve çağlar boyu son inanç ve son nizamın hükümleri içinde pişmiş olan Türkiye'deki müslümanlar, son asırda karşı karşıya geldikleri meseleler açısından dünyadaki sür'atli gelişmeler önünde, durup mücadele vermeyi ana gaye bilmişlerdi."

"Dine ve onun yolundan gidenlere duyulan kin ve nefret, laik-kapitalist devlet teşkili başarıya ulaşmış olmasına rağmen, hala devam etmektedir. Bunun böyle olması da kurulan idarenin hala kendinden emin olmadığının tescilidir."

"Tevfik ve hidayet rızasına muvafık işlerde siyanet Allah'tandır."

"Sizin ilminiz, irfanınız, kaleminiz, lisanınız her zaman diğer sınıfların ilmi müdafaa aletlerine karşı üstünlüğünü muhafaza etmelidir. "

"Atıf Hoca'yı "-Biz öldürdük", diyemiyorlardı. Çünkü ölüsünden bile korkuyorlardı."

"İslamın birliği, müslümanların hudut tanımadan arza yayılması ve birbirinin destekçisi olması isteniyordu."

"Kızlar İstanbul caddelerinde, Beyoğlu'nda azınlıklar gibi giyinmeye başlarken, erkekler aynı koltuklarda otellerin lobilerinde foterli, kravatlı, pipolu, bastonlu hristiyanlarla aynı mizanseni çiziyorlardı."

"Vatanda yaşamak, yaşayabilmek için her halde ilk önce maarife, ikinci olarak paraya ve üçüncü olarak da memleketin ilerlemesine yardımcı bir takım aletlere muhtacız."

"Bir kimsenin ihtilal sonrası teşkil olunan idarede kalması ancak taviz vermek, reformcu bir karaktere bürünmek ve kukla olmakla mümkündü."

" "Türk" unsuru diye ortaya çıkanlar, arkasından "Arnavut'u" kaybettiler. "Arapçılık" diye bir unsur ortaya koyanlar, Müslüman Arapların meskun olduğu yerleri haçlı emperyalistlerin zorba ellerine teslim etmişlerdi. "Kürtçülük" diye dava ortaya atanlar, çok geçmedi, Ermenilerle Doğu'da devlet kurmaya kadar işi ileriye vardırdılar. "

"Sindirim gücünden emin olmayan bir kimse yemek içmek hususunda nasıl ihtiyatlı davranırsa, temyiz gücünün selametinden emin olmayan kimse de bu gibi hazmı güç fikirleri kafasına doldurmamalı. Çünkü mesele mühim, akıbet ise gayet vahimdir."

"Bilindiği üzere bizde dört öğretici sınıf vardır. Biri dini, diğeri askeri, öbürü tıbbi, bir diğeri de yazarlar, gazeteciler. Bu dört sınıfın dini ve ahlaki eğitim ve öğretim ile medeni bilgiler hususunda telkin ve talimatı değişik olduğu müddetçe millette fikir ve his birliği meydana gelmez."

"Medreselinin dil bilmez, yazı yazmaz, eli kalem tutmaz iddiası, mayası tutmamış rejimin aksak taraflarını ve tutarsız icraatını gizlemek için öne sürülmüştür."

"Şevketi Efendi'nin yüksek tahsil için medreselerde istedikleri şöyle sıralanabilirdi:
Dört şubeye ayrılacak olan medrese programlarında, ilk önce şer'i ilimler, ki burada tefsir, hadis, kelam ve İslam ahlakı kısmı yer alacaktı, ikinci olarak fıkıh şubesi, ki burada fıkıh ve hukuk kısmı yer alacaktı. Üçüncü olarak hikmet şubesi, ki felsefe, riyaziyat, tabiiyat - coğrafya, tarih ve siyer kısmı bulunacaktı. Dördüncü olarakta lisan şubesi yer alacaktı. Burada da Arapça, Türkçe ve Farsça ile diğer mühim lisanlar yer almış bulunacaktı."

"Dinin siyasete verdiği kudsi kuvvete başka bir kuvvet eşit olamaz. Bin hangi ırktan, hangi muhitten olursa olsun, kitlelerin ihtiyaçlarını birleştirerek tesis ettiği temiz kardeşlik sayesinde insanları gönülden gelen duygularla birbirine bağlar."

"Ankara'yı sevmiyordu. Çünkü bu şehir sonradan geliştirilmişti. Mabedsiz damgasını yemişti. Herşeyi sun'i idi. Eskiden yeniye aktarılan bir şeyi görülmüyordu. Ne medrese, ne tekke ve hatta ne bir eski mezar taşı vardı. Her yer yerle bir edilmişti. Ruhaniyetin yerinde enaniyet ve cismaniyet vardı."

"Çalış!... dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun!
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!    (M. A. Ersoy) "

"Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir. (Maide Suresi - 44. Ayet) "